KURGAN Sistemi ve Algoritmik Normun Yükselişi Karşısında Hukukun Aşkın Formu ve Zamansal Kırılma Üzerine Kısa Bir Deneme

Takdim: Varlığın Normatif Aksiyomu ve Yeni Leviathan

İnsan eyleminin ve bilincinin temelinde, kozmik kaosu zihinsel bir düzene çevirme çabası yatar. Hukuk, bu çabanın en kalıcı ve teknik ifadesidir. Bu inceleme, hukuku basit bir kurallar toplamı olarak değil, varoluşsal anlama ulaşmanın ontolojik aksiyomu olarak ele alacaktır. Hukuk metni (yasallık) ile hukukun ruhu (meşruiyet) arasındaki ebedi gerilim, Platon’dan bilişsel algoritmalara uzanan uygarlık tarihi boyunca normatif gölgemiz olmuştur.

Ekim ayı başında uygulamaya giren ve Vergi Denetim Kurulu’nun (VDK) paradigma değiştiren e-denetim modelinin kalbi olan Kuruluş Gözetimli Analiz Sistemi (KURGAN), bu normatif serüvenin en güncel ve en mekanik aşamasını temsil eder. KURGAN, sadece bir risk analizi aracı değil; aynı zamanda yasalaştırılması gündemde olan VUK 140/A maddesiyle hukuki bir form kazanacak olan, işlem tarafında ispat yükünü mükellefe devreden ve hukukun zamansal mantığını (geçmişten cari döneme) radikal biçimde dönüştüren, algoritmik bir Leviathan’dır. Hobbes’un Leviathan‘ı nasıl bireysel iradelerin mutlak bir devlete devredilmesiyle toplumsal barışı sağlıyorsa, KURGAN da mükellef işlemlerinin mutlak bir veri setine devredilmesiyle vergi adaletini sağlamayı amaçlar. Ancak bu yeni Leviathan, metalik bir kalp yerine silikon bir çip taşır ve ekonomik gerçekliğin tanımına yönelik tartışmalarda mutlak otorite iddiasıyla sahneye çıkar. KURGAN’ın yarattığı çok katmanlı gözetim, vatandaş-devlet ilişkisini temelden yeniden yapılandırmaktadır.

I. Meşruiyetin Metafiziksel Kaybı: Normdan İstatistiğe Geçiş

Antik dönemde Hammurabi’nin yasaları dünyevi otoriteyi göksel zorunlulukla meşrulaştırırken, Orta Çağ’da , ve hiyerarşisi meşruiyetin aşkın kaynağını işaret ediyordu. Bu eski sistemlerde yasa, sadece buyurmaz, aynı zamanda vicdanı ve sözleşmenin ağırlığını hatırlatırdı. Hukuk, felsefi kökeni olan Nomos‘tan (aşkın düzen) beslenirdi.

KURGAN sistemi ise bu metafiziksel bağı koparır. Cari verilerle ve büyük veri analitiğiyle çalışan KURGAN, işlem riskini ölçerken, meşruiyetini tanrısal buyruktan veya doğal akıldan değil, sayısal güvenilirlikten alır. Artık hukukun temeli, Nomos değil, Ratio‘nun (rasyonel hesaplama) algoritmik bir versiyonudur. Veri setlerindeki olasılıksal dağılımlar, doğal hukukun yerini alır. KURGAN, e-belge verileri gibi anlık veya günlük raporlanan milyarlarca veri üzerinde çalışır. Bu anlık veri akışı, hukukun teknik formunu, insanın anlatısal (narrative) bağlamından tamamen koparır. Eskiden vicdanın teknik formu olan hukuk, bu yeni düzende bir veritabanının teknik formu hâline gelir. İlk sorgulama aşamasında insan muhakemesinin (nun ilk değerlendirilmesi) yerini makine öğrenmesiyle elde edilen bir risk skoru almıştır. Bu skor, mükellefin ekonomik hayatını anlık olarak kategorize eden ve ön yargılayan, sayısal bir kefaret hükmüdür. Hukukun bu şekilde indirgenmesi, kuralın ruhunun değil, yalnızca verinin mutabakatının esas alındığı bir düzeni işaret eder.

II. Modernliğin Mekanistik İndirgemesi: Algoritmik

Modern çağın doğayı denetleme arayışı, Hobbes’un mekanik devlet tasarımında kendini bulmuş, Hans Kelsen’in Saf Hukuk Teorisi‘nde ise hukukun etik ve vicdandan arındırılarak mantıksal bir yapıya indirgenmesiyle sonuçlanmıştır. Kelsen’in hukuku dayandırdığı “normların normu” (), hukuk sisteminin aşkın ve sorgulanamaz, yasal validitenin nihai kaynağı olan temelidir. Kelsen için bu norm varsayımsaldır; ancak KURGAN, bu indirgemenin ve mekanikleşmenin güncel ve somut izdüşümüdür: Algoritmik .

VUK’a eklenecek olan 140/A maddesi hukuki zemin sağlarken, fiili egemenliği kod satırları sağlar. Sistemin analiz tarafı, milyarlarca veriyi işleyerek işlemlerin gerçeklikten uzaklığı veya mahiyet itibariyle gerçek durumu yansıtmaması gibi kriterlerle risk skorunu belirler. Bu risk skoru, artık yargısal sürecin tetikleyicisi ve birincil kanıtı haline geldiği için, teknik olarak vergi denetiminin fiili ‘u işlevini üstlenmektedir. KURGAN’ın teknik yapısı, ne kadar “net kriterler” kullanıldığı iddia edilse de, karmaşık makine öğrenmesi teknikleri nedeniyle kara kutu (black box) problemine eğilimlidir. Bir yargısal karar, gerekçesiyle birlikte açıklanabilirken, bir risk skorunun üretilme süreci, içerdiği katmanlı sinir ağları ve gizli ağırlıklar nedeniyle mükellef tarafından tam olarak anlaşılamaz. Bu bilinemezlik, hukuki güvenliği ve şeffaflığı zedeleyen bir demokrasi açığı yaratır. Hukuk Felsefesi, Kelsen’i eleştirirken dahi normun açıklığını ve erişilebilirliğini savunurdu; Algoritmik ise bu erişilebilirliği ortadan kaldırarak hukukun meşruiyet zeminini sarsar.

Bununla birlikte, KURGAN, hukuku sadece yürürlükteki yasa metinleri (VUK, Tebliğler) üzerinden değil, aynı zamanda verinin saf, mekanik yorumu üzerinden tanımlar. Yasa artık sadece emirlerin toplamı değil, veri setlerinin toplamıdır. Bu durum, masum mükellefler ile suçluların ayrılması prensibini, teknik ve katı kriterlere bağlayarak nun değerlendirilmesini objektif temellere oturtma zorunluluğunu beraberinde getirir. Ancak bu objektivite talebi, Kelsen’in safiyet arayışının algoritmik bir tekrarıdır. Algoritmanın, geçmişteki yasal ama etik olmayan kararlardan (Varlık Vergisi gibi) öğrenme ihtimali, sistemin tarihsel önyargıları içselleştirmesine yol açabilir. Eğer sistemin geçmiş verilerden makine öğrenmesiyle yaptığı çıkarımlar, toplumsal veya ekonomik önyargıları içeriyorsa, bu “objektif” skor, aslında vicdani bir çarpıtmayı matematiksel bir kesinlik maskesi altında sunmuş olur. Hukukun pozitivist yorumu, “yasallık” ile yetinirken, algoritma bu yasallığı kusursuz bir mekanik dille yeniden üreterek meşruiyet krizini daha da derinleştirir ve etik yükümlülüğü araçsallaştırır.

III. Epistemolojik Kriz: İspatın İmkânsızlığı ve Bağlamın Reddi

Yirmi birinci yüzyılın bilişsel egemenlik çağında, KURGAN’ın yarattığı kriz, temel bir epistemolojik sorun etrafında döner: Adalet, anlamdan çok istatistikle tanımlandığında, mükellefin yükümlülüğü, ekonomik gerçekliği kanıtlamaktan, algoritmik olasılıksızlığı çürütmeye dönüşür.

KURGAN, riskli işlemler için bilgi isteme yazıları göndererek sinyalizasyon yapar. Bu yazılar, görünüşte mutabakat risklerini ortadan kaldırmayı hedeflerken, esasen vergi hukukunda masumiyet karinesini istatistiksel risk karinesine dönüştürmenin ilk adımıdır. Mükellef, henüz incelemeye alınmadan, sistemin yarattığı sanal bir şüphelilik bulutu altına sokulur. Bu, şüphenin somut bir fiilden değil, soyut bir veri anomalisi teorisinden kaynaklandığı yeni bir gözetim biçimidir. 1 Ekim 2025 sonrası işlem tarafı olarak ispat yükünün mükellefe ait olması, bu epistemolojik sıkışmayı derinleştirir ve “kanıtlamanın imkansızlığı” üzerine kurulu bir paradoks yaratır. Mükellef, bir algoritmanın milyarlarca veri arasındaki istatistiksel sapmayı tespit ettiği bir işleme karşı, kendi ekonomik hikâyesini ve ahlaki seçimini (rıza, niyet) nasıl kanıtlayacaktır?

KURGAN, bir veritabanı bir işlemi Sahte Belge Kullanma (SBK) riski yüksek olarak skorladığında, mükellefin görevi artık yalnızca ticari kayıtları sunmak değil, algoritmanın görmediği bağlamı yaratmak ve savunmaktır. Bu savunma, Hermeneutik İhtiyaç kavramının doğuşudur. Hermeneutik, sadece metinleri değil, insan eylemlerini de anlamlandırma sanatıdır. Vergi hukukunda bu, ekonomik gerekçenin ve niyetin yorumlanması demektir. Sistem sadece niceliksel (quantitative) verilere odaklanır; oysa hukukun gerektirdiği niteliksel (qualitative) ve yorumsal (hermeneutic) derinlik (işlem mantığı, ticari neden, sözleşme amacı, dürüstlük kuralı) dışarıda kalır. Bu durum, Foucault’nun “ikame delil” (preuve de substitution / substitute proof) eleştirisini akla getirir; burada yargı, doğrudan eylemi incelemek yerine, eylemin temsili (veri skoru) üzerinden hüküm vermeye başlar. Mükellefin sunması gereken bağlam, algoritmanın istatistiksel normuna karşı çıkan bir bireysellik beyanıdır. Bu hermeneutik boşluk, vergi müfettişinin kanaatine bırakılmış olan nun ispatını, mükellef için neredeyse imkânsız bir göreve dönüştürür. Zira mükellef, yalnızca işlemin gerçekliğini değil, aynı zamanda o işlemin yapılmasındaki iyi niyetli ve rasyonel ekonomik felsefeyi kanıtlamak zorundadır. Bu bağlamda hukuk, teknolojik araçsal aklın sınırlarını belirlemek için felsefeye en çok muhtaç olduğu döneme girer; çünkü adil bir denetim, veriyi değil, verinin temsil ettiği insan eyleminin anlamını yorumlama cesaretini gerektirir.

IV. Hukukun Zamansal Kırılması: “Sıfırıncı Gün” Adaleti ve Ver(g)i Borcu

Her hukuk düzeni kendi zaman anlayışı içinde işlerdi. Roma’da döngüsel bir zaman algısı varken, modern hukuk lineer bir ilerleme varsaymıştır. KURGAN’ın “sıfırıncı gün mantığı” ve cari verilerle çalışma hedefi, hukukun zamanla olan ilişkisinde radikal bir kırılma yaratır. Bu, hukukun tepkisel (reaktif) doğasından, önleyici (proaktif), hatta öngörücü (pre-emptive) bir konuma geçişidir.

VDK, denetimleri geçmişe yönelik modelden, cari döneme ilişkin modeline kaydırarak, yasanın işlendikten sonraki suçu kovalamak yerine, işlemin yapıldığı anda risk sinyali üreterek potansiyel suçu önlemeye çalışır. Bu durum, mükellefin sürekli bir gözetim altında yaşaması demektir. Vergi mükellefi artık sadece bir mükellef değil, ekonomik işlemleri anlık olarak skora tabi tutulan, potansiyel bir risk faktörüdür. Bentham’ın tasarladığı Benzeri Gözetim, mükellefin hukuki davranışlarını içsel bir otokontrol mekanizmasıyla yönetmeye zorlar, çünkü her eylem anında denetlendiği varsayılır. Bu, hukuki davranışın dışsal bir ahlaki zorunluluktan (vicdan) ziyade, içselleştirilmiş bir istatistiksel korku (risk skoru) tarafından belirlenmesi anlamına gelir.

Dahası, KURGAN, geçmiş veriler üzerinde de çalışabilmekte ve skorlama yapabilmektedir. Bu, geçmişin hukuki hafızasının bile yeni, algoritmik bir değerlendirmeye tabi tutulması anlamına gelir. Mükellefin, geçmişteki işlemlerinin bile KURGAN referanslı bilgi isteme yazılarıyla sorgulanması, kolektif hafızanın sadece finanse edilmediğini, aynı zamanda yeni bir dijital gözetim altında yeniden vergilendirildiğini gösterir. Bu durum, hukuken kapanmış sayılan işlemlerin dahi, teknolojik üstünlük sayesinde aktif bir veri borcu olarak mükellefin sırtında kalması demektir. Algoritma, zaman aşımına uğramış olsa bile, geçmişteki tüm işlemleri potansiyel bir “yeniden açılma” riskiyle sürekli olarak işaretler. Bu, hukuki kesinlik () ilkesinin, algoritmanın sonsuz ve yorgunluk bilmeyen hafızası karşısında çözülüşünü simgeler.

Son Söz: Kozmosun Dilekçesi ve İnsanın Savunması

KURGAN sistemi, insanlık tarihinin düzen arayışının ve normatif denetim çabasının en gelişmiş teknik ürünüdür. Ancak bu teknik mükemmeliyet, hukuktan insanı, bağlamı ve vicdanı çıkarma tehlikesini beraberinde getirir.

Evrenin temelindeki karşısında, KURGAN sistemi olasılıksal adalet üretir. İnsanın bütün anlam arayışı ise, bu olasılıklara karşı bağlamın ve vicdanın teknik formunu savunmakta gizlidir. Mükelleflerin bu sisteme verdikleri cevaplar ve topladıkları deliller, zorlama olmasa da (cebri nitelikte olmayan yazılar), esasında varoluşsal bir savunma eylemidir. Bu eylem, sadece mali bir yükümlülüğün yerine getirilmesi değil, aynı zamanda insanın ekonomik hikâyesinin ve niyetinin makinenin matematiksel estetiğine karşı korunmasıdır.

Vergi müfettişlerinin kanaatinin kesin delil mahiyetindeki kriterler üzerinden şekilleneceği yeni dönemde, yasa metinleri hâlâ iktidarın ritmini taşıyacaktır. Ancak yazılan her cevabi yazı, toplanan her delil, varoluşun kendi lehine verdiği bir savunma dilekçesidir. Zira bütün hukuk felsefelerinin nihai sonucu, şu basit aksiyomda birleşir: “Düzen arayışı, anlamın kendisidir.”

Ne var ki bu yeni algoritmik çağda anlam, artık yalnızca insanın makineye karşı bağlamı ve kanıtı savunmasıyla — yani hukukun hermeneutik boyutunu ısrarla talep etmesiyle — korunabilir. Çünkü her algoritma bir yasa, her veri bir hüküm, her savunma ise insanın varlıkla kurduğu son diyalogdur. Ve içine düştüğümüz bu KURGAN çağında, bu diyalogun adı artık Varlığın Normatif Aksiyomu’dur: insanın anlamı, düzenin matematiğine karşı sürdürme iradesi!