İlan ve Reklam Vergisinde Yasal Eksiklikler, Tarh Zorlukları ve Çözüm Önerileri

Şehirlerimizin görsel dokusunu oluşturan ve ekonomik yaşamın ayrılmaz bir parçası olan ilan ve reklam faaliyetleri, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu kapsamında belediyeler için önemli bir öz gelir kaynağı teşkil etmektedir. Bu vergi, yerel yönetimlerin sunduğu hizmetlerin finansmanında kritik bir rol oynamakla birlikte, aynı zamanda kentsel estetiğin ve düzenin sağlanmasında da dolaylı bir etkiye sahiptir. Bununla birlikte, söz konusu verginin tarh ve tahsil süreçlerinde, hem mevzuattan kaynaklanan münhasır eksiklikler hem de idari kapasiteyle ilintili çeşitli zorluklar ve verginin matrahının tespiti ile tarhiyatın kesinleştirilmesinde ciddi güçlükler yaşandığı görülmektedir. Bu durum, söz konusu verginin belediye gelirleri içerisindeki potansiyelini tam olarak gerçekleştirmesini engellemekle kalmayıp, aynı zamanda vergi adaleti, mükellef uyumu ve idari etkinliğin sağlanması açısından da önemli sorunlara yol açmaktadır. Bu yazıda, ilan ve reklam vergisinin tarhına ilişkin kanuni yetersizlikleri ve uygulama aşamasında karşılaşılan zorlukları kısaca incelemeyi ve bu sorunlara yönelik çözüm önerileri sunmayı amaçlıyorum.

I. İlan ve Reklam Vergisinin Yasal Çerçevesi ve Uygulama Sorunları

2464 sayılı Kanun’un 12. maddesi uyarınca, belediye sınırları ve mücavir alanlar dâhilinde gerçekleştirilen her türlü ilan ve reklam faaliyetinin vergiye tabi olduğunu açıkça hükme bağlamıştır. Bu hüküm, verginin geniş bir alanı kapsadığını göstermekle birlikte, uygulamadaki detaylar ve yorumlar bu hedefe ulaşmada büyük önem taşımaktadır. Kanunun 13. maddesi ise, ilan veya reklamı kendi adına yapan veya yaptıran gerçek veya tüzel kişileri verginin mükellefi olarak tayin ederken, ilan ve reklam işini mutat meslek olarak ifa edenleri vergi sorumlusu olarak belirlemektedir. “Mutat meslek” olarak ifa etme kavramı, vergi sorumluluğunun kapsamını ve bu kişilerin beyanname verme ile vergiyi ödeme yükümlülüklerini netleştirmekte, ancak bu tanımın da bazı durumlarda yoruma açık olabildiği görülmektedir. Verginin beyanname verme ve ödeme süresi vergi sorumluları bakımından ilan veya reklamın yapıldığı ayı takip eden ayın 20. günü akşamına kadar olup (m. 16), bu süreler vergi takviminin düzenli işleyişi için esastır ve sorumluların zamanında beyan ve ödeme yapmasını sağlamayı hedefler. Ayrıca, ışıklı veya projeksiyonlu ilanlar gibi belirli hallerde Belediye Meclisi kararıyla verginin iki eşit taksitte alınması imkânı bulunmaktadır; bu durum, özellikle büyük ölçekli ve uzun süreli reklam yatırımları yapan mükellefler ve sorumlular için bir ödeme kolaylığı sağlamakta ve nakit akışlarını düzenlemelerine yardımcı olmaktadır. Kanun’da aksine bir hüküm bulunmadığı durumlarda, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu (VUK) ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağı (m. 98) sarih bir şekilde ifade edilmiştir. Bu atıf, belediye gelirleri alanında da genel vergi hukuku ilkelerinin ve usul kurallarının geçerli olduğunu teyit etmekle birlikte, belediyelerin bu genel kuralları uygulama kapasitesi ve yetki sınırları, pratikte önemli farklılıklar yaratmaktadır.

Bu yasal çerçeveye rağmen, verginin fiili uygulamasında temel nitelikte birtakım sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bu sorunlar, verginin tahsilat etkinliğini düşürmekte, idari süreçlerde aksaklıklara neden olmakta ve nihayetinde belediyelerin gelir kaybına uğramasına yol açmaktadır.

A. Mevzuat Kaynaklı Belirsizlikler ve Yorum Farklılıkları

Kanun metninde “ilan” ve “reklam” kavramlarına ilişkin açık ve kapsamlı bir tanımın bulunmaması, uygulamada verginin konusunun belirlenmesinde ciddi tereddütlere yol açmakta ve farklı yorumların ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Bu durum, özellikle hızla değişen reklamcılık sektöründe yeni ortaya çıkan mecraların vergilendirilmesi konusunda bir boşluk yaratmaktadır. Örneğin, sosyal medya platformlarında yapılan sponsorlu paylaşımlar, influencer pazarlaması faaliyetleri, mobil uygulamalar içindeki reklamlar, artırılmış gerçeklik (AR) tabanlı reklamlar veya kamuya açık alanlardaki dijital ekranlarda dönen kısa süreli, dinamik reklamlar gibi modern reklamcılık biçimlerinin bu tanım kapsamına girip girmediği hususunda hukuki belirsizlikler yaşanabilmektedir. Mevcut tarife cetvelinde verilen örnekler, geleneksel reklam araçlarına odaklandığından, bu yeni ve karmaşık reklam türleri için yeterli açıklık sunmamaktadır. Bu durum, belediyelerin vergi gelirlerini doğru bir şekilde tahmin etmesini ve tahsil etmesini zorlaştırmakta, aynı zamanda mükellefler arasında eşitlik ilkesinin zedelenmesine de neden olabilmektedir.

Ayrıca, Kanun’un geçici nitelikteki ilan ve reklamlar ile kalıcı nitelikteki ilan ve reklamlar için öngördüğü farklı tarh ve ödeme dönemleri arasındaki ayrımın yeterince net olmaması veya uygulamada hatalı anlaşılması, beyan ve tarhiyat süreçlerinde eksikliklere veya yanlışlıklara sebebiyet verebilmektedir. Örneğin, bir bez afişin ne kadar süreyle asılı kalması durumunda geçici niteliğini kaybedip kalıcı hale geleceği, bir projeksiyonlu reklamın hangi sıklıkta yenilenmesinin “kalıcı” olarak değerlendirileceği veya bir aracın üzerindeki reklamın belirli bir bölgede ne kadar süreyle kalması gerektiği gibi hususlar, uygulamada farklı yorumlara ve ihtilaflara yol açabilmektedir. Bu durum, hem mükellefler için belirsizlik yaratmakta hem de belediyelerin denetim ve tarhiyat süreçlerini karmaşıklaştırmaktadır. Belediyelerin 2464 sayılı Kanun’un 102. maddesi uyarınca genel bir vergi incelemesi yapma yetkisinin bulunmaması ise, özellikle beyan dışı kalan veya eksik beyan edilen matrahların tespiti noktasında idarenin elini zayıflatan önemli bir kanuni eksiklik olarak dikkat çekmektedir. Merkezi vergi idaresinin (Gelir İdaresi Başkanlığı) sahip olduğu geniş inceleme yetkilerinin aksine, belediyelerin bu konudaki kısıtlı yetkileri, vergi kayıp ve kaçağının önlenmesinde ciddi bir engel teşkil etmekte, bu da yerel yönetimlerin gelirlerini olumsuz etkilemektedir. Bu yetki eksikliği, özellikle büyük ölçekli veya çok uluslu şirketlerin reklam faaliyetlerinin denetlenmesinde belediyeleri yetersiz bırakmaktadır.

B. Tarh İşlemindeki Zorluklar

Verginin tarhı ve tahakkuku, yani hesaplanması ve ödenecek aşamaya gelmesinde belediyeler, çeşitli idari ve pratik güçlüklerle yüzleşmektedir. Bu zorlukların başında veri ve belge eksikliği gelmektedir. Vergi büyük ölçüde mükellef veya sorumlunun beyanına dayanmakta olup, birçok işletmenin ilan ve reklam faaliyetlerini ya hiç beyan etmemesi ya da eksik beyan etmesi yaygın bir sorun teşkil etmektedir. Bu durum, belediyelerin aktif olarak mükellef tespiti ve matrah araştırması yapmasını zorunlu kılmakta, ancak mevcut idari kapasite çoğu zaman bu yükü karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Belediyelerin, ilan ve reklamların sayısı, süresi, metrekare cinsinden alanı, reklamın niteliği (ışıklı/ışıksız), yerleştirildiği mecra (billboard, raket, bina cephesi, araç üzeri vb.) gibi matrahı oluşturan unsurlara ilişkin fatura, sözleşme, medya planları, yoklama fişi gibi tevsik edici belgelere ulaşmada yaşadığı güçlükler, sağlıklı ve hukuka uygun bir tarhiyat yapılmasını engellemektedir. Örneğin, bir dijital billboard üzerindeki reklamın metrekare cinsinden alanının nasıl hesaplanacağı, reklamın gösterim süresi ve sıklığının nasıl tespit edileceği veya bir araç üzerindeki reklamın hangi belediyenin yetki alanına girdiği gibi pratik sorunlar, matrahın doğru tespitini güçleştirmektedir. Özellikle idarece tarhiyat için temel teşkil eden usulüne uygun yoklama fişlerinin düzenli olarak tutulmaması veya eksik tutulması, yapılan tarhiyatların yargı mercilerince iptal edilme riskini ziyadesiyle artırmaktadır; zira yargı, idari işlemlerin hukuka uygunluğunu denetlerken somut ve yeterli delil bulunmasını ve bu delillerin usulüne uygun şekilde toplanmasını şart koşmaktadır.

Re’sen ve ikmalen tarh mekanizmalarının etkin bir şekilde işletilememesi de önemli bir sorundur. Vergi Usul Kanunu’na göre re’sen tarh (örn., mükellefin beyanı olmaması halinde idarece verginin belirlenmesi) için takdir komisyonu kararı veya vergi incelemesi gereklidir. Ancak birçok belediyede bu amaçla kurulmuş takdir komisyonlarının bulunmaması veya mevcut olanların işlevsel olmaması, beyanname verilmeyen veya matrahın doğru tespit edilemediği durumlarda re’sen tarhiyat yapılmasını imkansız kılmaktadır. Takdir komisyonlarının kurulması ve işleyişi için yeterli uzman personele ve altyapıya sahip olunmaması, bu mekanizmanın atıl kalmasına neden olmaktadır. Belediyelerin vergi incelemesi yapma yetkisinin olmaması, özellikle büyük ölçekli ve karmaşık ilan ve reklam faaliyetlerinin denetlenmesini zorlaştırmakta, bu da vergi denetiminde önemli bir boşluk yaratmaktadır. Bu durum, belediyelerin vergi kaçakçılığıyla mücadele kapasitesini sınırlamakta ve vergi tabanının aşınmasına yol açmaktadır. Ayrıca, belediyelerin VUK’un 148. maddesi (bilgi isteme) ve 149. maddesi (düzenli bilgi toplama) kapsamındaki yetkilerinin hukuken tartışmalı olması (veya bu yetkilerin etkin bir şekilde kullanılamaması), vergi matrahının tespiti için gerekli bilgilere ulaşmayı kısıtlamaktadır. Bu durum, belediyelerin diğer kamu kurumları (örneğin, Ticaret Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı) ve özel sektör kuruluşlarından (örneğin, reklam ajansları, medya planlama şirketleri, açık hava reklam şirketleri) veri temin etme süreçlerinde hukuki ve pratik engellerle karşılaşmasına neden olmakta, bu da kapsamlı bir vergi denetimini imkansız kılmaktadır.

II. Çözüm Önerilerim

İlan ve reklam vergisinin daha etkin ve adil bir şekilde tarh ve tahsil edilebilmesi için hem yasal düzenlemelerde hem de idari uygulamalarda kapsamlı iyileştirmeler yapılması gerektiği açıktır. Yapılması mümkün olan iyileştirmeler, vergi gelirlerinin artırılması, vergi adaletinin sağlanması, idari süreçlerin şeffaflaşması ve mükellef uyumunun artırılmasına hizmet edecektir. 

Öncelikle, yasal düzenlemelerde acil iyileştirmeler yapılmalıdır. “İlan” ve “reklam” kavramları ile geçici/kalıcı reklam ayrımı, günümüz reklamcılık pratiklerini kapsayacak şekilde kanunda daha açık ve detaylı bir şekilde tanımlanmalı ve bua bağlı olarak tarife yapısı yeniden kurgulanmalıdır. Bu tanımların oluşturulmasında, reklamcılık sektörünün temsilcileri, hukukçular ve maliye uzmanlarının katılımıyla geniş bir istişare süreci yürütülmeli, teknoloji-nötr ve fonksiyonel tanımlamalar benimsenerek gelecekteki değişimlere uyum sağlanabilmelidir. Belediyelere, ilan ve reklam vergisi özelinde, sınırlı ve belirli koşullarda yerinde tespit ve yoklama yapma yetkisi kolaylaştırıcı bir yaklaşımla yeniden düzenlenmeli veya mevcut VUK yetkileri bu vergi özelinde netleştirilmelidir. Bu yetki, risk analizi bazlı denetimler ve sektörel incelemelerle desteklenmeli, böylece kaynakların etkin kullanımı sağlanmalıdır. Ayrıca, tüm belediyelerin (özellikle büyükşehir belediyelerinin) beyanname vermeyen mükellef ve sorumlular bakımından ilan ve reklam vergisi matrahlarının takdiri için etkin takdir komisyonları kurması ve bu komisyonların düzenli olarak toplanarak işlevsel hale getirilmesi yasal bir zorunluluk haline getirilmelidir. Bu komisyonlarda ilgili sektör temsilcilerinin de yer alması, sektör dinamiklerinin daha iyi anlaşılmasına ve şeffaflığın artırılmasına katkı sağlayacaktır.

İdari kapasitenin ve uygulamaların güçlendirilmesi de büyük önem arz etmektedir. İlan ve reklam faaliyetlerine ilişkin izin, beyan ve ödeme süreçleri e-devlet entegrasyonu ile tamamen dijitalleştirilmeli, mükelleflere kolay ve hızlı beyan imkanı sunan kullanıcı dostu online platformlar geliştirilmelidir. Bu platformlar, beyan süreçlerini basitleştirerek mükellef uyumunu artıracak, aynı zamanda idari yükü azaltacaktır. Büyük reklam şirketleri, medya ajansları, alışveriş merkezleri, toplu taşıma işletmeleri gibi ilan ve reklam faaliyetlerinin yoğun olduğu kurumlardan belediyelere düzenli ve otomatik bilgi akışı sağlanması için yasal düzenlemeler yapılmalı ve bu veri paylaşımını sağlayacak entegre sistemler kurulmalıdır; bu sayede VUK m. 149’un belediyeler için de etkin işletilmesi mümkün olacaktır. Bu entegrasyon, belediyelerin gerçek zamanlı ve kapsamlı veri elde etmesini ve vergi matrahlarını daha doğru tespit etmesini sağlayarak vergi kayıp ve kaçağını minimize edecektir. Belediyeler, ilan ve reklam panolarının, tabelaların ve diğer reklam mecralarının konumlarını, boyutlarını ve türlerini Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) üzerinden haritalandırarak envanterlerini oluşturmalıdır. Bu sayede, beyan dışı kalan veya eksik beyan edilen reklamlar daha kolay tespit edilebilir ve düzenli yoklamalar daha sistematik hale getirilebilir; ayrıca bu sistemler, şehir planlaması, görsel kirlilikle mücadele ve kentsel dönüşüm süreçleri açısından da fayda sağlayacaktır. Belediyelerin ilgili birimleri, özellikle yoğun reklam faaliyetlerinin olduğu bölgelerde düzenli ve planlı saha denetimleri (yoklama) yaparak, ilan ve reklamları yerinde tespit etmeli ve usulüne uygun yoklama fişleri düzenlemelidir. Bu denetimlerde mobil teknolojiler, drone görüntüleri ve yapay zeka destekli görüntü işleme sistemleri gibi modern araçlar kullanılarak denetim etkinliği artırılabilir. Bu bakımdan yoklama fişine ilişkin yasal düzenlemelerin de gözden geçirilmesi gereklidir. Kent mobilyaları kiralama veya benzeri sözleşmelerde, reklam gelirlerine ilişkin fatura örneklerinin veya detaylı bilgilerin belediyeye ibrazını zorunlu kılan maddeler daha net bir dille eklenmeli ve bu hükümlerin ihlali durumunda hukuki yollara başvurularak delil tespiti mekanizmalarının etkin kullanılması sağlanmalıdır. Bu, belediyelerin yargı süreçlerinde elini güçlendirecektir. Son olarak, mükellef ve sorumlulara yönelik ilan ve reklam vergisi yükümlülükleri hakkında bilgilendirme ve eğitim faaliyetleri artırılmalı, gönüllü uyumu teşvik edecek mekanizmalar geliştirilmelidir; bu kapsamda sektörel seminerler, interaktif web siteleri, sıkça sorulan sorular (SSS) bölümleri ve özel rehberler hazırlanabilir.

Merkezi idare ile belediyeler arasında işbirliği de kritik bir adımdır. Belediyeler, vergi incelemesi gerektiren veya büyük ölçekli vergi kaçakçılığı şüphesi olan durumlarda, Defterdarlıklar üzerinden Maliye Bakanlığı ile işbirliği yaparak ortak denetimler yapılmasını talep edebilir veya bilgi paylaşım mekanizmalarını geliştirebilir. Merkezi idarenin sahip olduğu uzmanlık, geniş veri tabanları ve denetim kaynakları, belediyelerin denetim kapasitesini önemli ölçüde artıracaktır. Bu bakımdan merkezi yönetimin belediyeleri desteklemesi ilan ve reklam vergilerinin (esasen tüm belediye gelirlerinin) tahsil süreçlerini daha efektif işlemesine hizmet edecektir. Bu işbirliği, vergi denetiminde mükerrerliği önleyerek kaynak israfını engelleyecek ve daha kapsamlı bir vergi tabanı denetimi sağlayacaktır. Bu adımlar, ilan ve reklam vergisinin daha şeffaf, adil ve sürdürülebilir bir gelir kaynağı haline gelmesine önemli katkı sağlayacaktır.

Bu çözüm önerileri, ilan ve reklam vergisinin tarh ve tahsilat süreçlerindeki mevcut sorunları gidermeye, belediyelerin gelirlerini artırmaya ve vergi adaletini sağlamaya yönelik bütüncül bir yaklaşım sunmaktadır. Uygulanmaları halinde, hem kamu maliyesine olumlu ve somut katkı sağlayacak hem de mükellefler nezdinde vergiye uyumun artmasına yardımcı olarak vergi bilincinin yükselmesine hizmet edecektir diye düşünüyorum.