İçeriğe geç →

Vergi Affı Anayasal mıdır?


Bugünkü Hürriyet Gazetesi’nde, Prof. Dr. Şükrü Kızılot, başbakan yardımcısı Doç. Dr. Abdüllatif Şener’in şu sözlerini aktarıyor:

‘Bu vergi affı olayına, şiddetle karşıyım. Adeta dürüst mükellefi cezalandırıyor, kaçıranı ödüllendiriyor. Anayasa’ya bir madde koymalı ve vergi affı bir daha hiç olmamalı…’
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/3424526.asp?yazarid=82&gid=61


Şükrü Kızılot da, Abdüllatif Şener de vergilendirme konusunda uzman akademisyenler. Yazıyı ve yazıda geçen sözü okuyunca merak ettim, Anayasamızda vergiler hakkında bir madde var mı, varsa eğer, ne diyor bu madde, diye. Varmış tabi… Şöyle diyor Anayasamızın Kişi Hakları ve Ödevleri başlıklı ikinci kısmının, Siyasi Haklar ve Ödevler başlıklı dördüncü bölümünde yer alan yetmiş üçüncü maddesi:

VI. Vergi ödevi

MADDE 73. – Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.

Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.

Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.

Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir.

http://www.tbmm.gov.tr/Anayasa.htm

Azıcık açalım bu maddeyi:

1- Anayasamıza göre herkes vergi yükümlüsü. Genç yaşlı, kadın erkek, Türk yabancı, zengin fakir farketmiyor bu bakımdan. Yükümlülü olmak bakımından herkes kanun önünde eşit!

2- Anayasamız vergi yüklümlülüğünün kamu giderlerini karşılamak için getirildiğini söylemiş. Yani “masraf teorisi” (cost theory) ile izah etmiş vergilendirme yetkisini. Masraf teorisi, kamu gelirlerinin meşruiyetini izah etmeye çalışan çok eski bir teori. Bizim Anayasamızda değinilmeyen rakibi “fayda teorisi” (benefit theory) ile birlikte “değiş tokuş” teorisisinin (exhange theory) içinde yer alıyor masraf teorisi. Önemli mi bu? Pek değil ama önemli olan şu: Değiş tokuş teorisi uzun yıllar önce itibarını yitirmiş, yerini “ekonomik bağlılık” (economic allegiance) doktirinine kaptırmış bir görüş. Ekonomik bağlılık, ilk kez 1892’de ortaya atılmış; sonra 1923’de Milletler Cemiyeti için bir dört iktisatçının hazırladığı meşhur bir vergi politikası raporunun temel taşı olmuş. Hem bütün uluslarası vergi sitemi hem de pek çok ulusal vergi sistemi bu fikir etrafında inşa olmuş. Şimdi merak ediyorsunuzdur, ekonomik bağlılık da ne ola , diye. Boşverin; devletin niye vergi alabildiğini izah etmeye çalışan bir başka fikir işte. Bu kadarına bile gerek yoktu ya, 1982 tarihli Anayasamızda 1892 tarihli ekonomik bağlılık doktrininin es geçilip, çok çok daha eski masraf teorisine dayanılmasına aklım takıldı bir an da…

3- Vergi yükümlüsü olmak bakımından zengin fakir olmak farketmese de vergi ödemek bakımından fark ediyormuş. Zira Anayasamız herkes “malî gücüne göre” vergi öder diyor. Yani vergiyi ödemek bakımından hiç kimse kanun önünde eşit değil! Ödeme gücüne göre vergi ödeme ilkesi (ability to pay), zamanında, hem devletin nasıl olup da vergi toplayayabildiğini, hem de kimden ne kadar vergi toplayabileceğini izah etmek için ortaya atılmış bir başka fikir. İlk anlamda artık kimse ciddiye almasa da bu fikri, ikinci anlamıyla, aynen Anayasamızda olduğu gibi, geçerliliğini koruyor.

4- Maliye politikasının sosyal amacı vergi yükünün vergi yükümlüleri arasında adil ve dengeli dağıtılması diyor Anayasamız. Bu ne demek, anlayanınız var mı? Maliye politikasının sosyal amacından bahsettiğine göre Anayasamız, bu politikanın başka amaçları da olsa gerek. Ekonomik amacı, mesela. Ekonomik amaç da vergi yükünün dengeli ve adil dağıtımını gerektiriyor mu? Birşey demiyor Anayasamız. Sosyal amaca uyulmamanın müeyyidesi nedir? Anayasaya aykırılık olsa gerek? O ne demek?

5- Vergiler kanunla konur, değiştirilir ve kaldırılırmış. Buraya kadar tamam ama devamı var: Vergiye benzeyen diğer yükümlülükler de aynı kurala tâbi. Nedir vergiye benzeyen diğer yükümlülükler? Emin değilim ama adliyeye gidip temiz kağıdı alabilmek, nüfus dairesinde hüviyetimi yeniletebilmek, okula çocuğumu kaydettirebilmek için istemeye istemeye de olsa bağış vermek zorunda kalınca aynen vergi ödüyormuşum gibi geliyor bana. E, ne de olsa kamu giderlerini karşılamak için (okula çocuk kaydettirme durumunda tam da mali gücüme göre) katkı da bulunmak zorunda kalmıyor muyum? Bu vergi değil de nedir? Vergiye benzeyen mali yükümlülüktür işte. Anayasayamıza baktım, öğrendim, kanun olmadan benden bu bağışı alamazmışsınız desem ne olur? Bişey olmaz; temiz kağıdı alamam, hüviyetimi yeniletemem, çocuğumu okula veremem. Değil mi?

6- Eğer kanun izin verirse Bakanlar Kurulu verginin miktarını azaltıp artırabilirmiş. Peki, öyle olsun.

Dönelim başa. Anayasamızın, Abdüllatif Şener’in değindiği af meselesi ile ilgili hiçbir şey demiyor. Örneğin, “işçi ve memur gibi bazı yükümlülerin (gelir) vergisi daha ücretleri ellerine geçmeden kesilirken, vergisini önce beyan edip, sonra ödemesi gerektiği halde, ne de olsa bir gün af çıkar, yaptığım yanıma kâr kalır düşüncesiyle, hiç utanmaksızın, vergi kaçıran başka vergi yükümlülerinin vergi borçlarının aslını ve gecikme cezalarını affeden yasa yapılamaz”, demiyor.

Diyor mu yoksa?

Hocalarım bu diyeceğime kızacak belki ama bence bal gibi de diyor.

Eğer Anayasa gereği ” herkes … malî gücüne göre vergi ödemekle yükümlü” ise Meclisimizin ödeme gücü olduğu halde vergisini ödemeyeni affetme yetkisi yoktur. Herkesten ödeme gücüne göre vergi almayı sağlayacak yasaları yapmaktır Meclisin ödevi. Bu yasaları uygulamak da hükümetlerin… Meclis ve hükümetler el ele verip, biz bu vergiyi toplayamıyoruz arkadaş, bütçe delik, ne bulursak kârdır, o sebeple vergi borçlarını indirecek ve cezaları affedeceğiz, böylelikle az da olsa belki biraz vergi toplarız, diyemezler. Bunu diyebilmeleri için Meclis’in Anayasayı değiştirmesi, yetmiş üçüncü madenin ilk fıkrasını yumaşatıp, örneğin, “herkesten malî gücüne göre vergi alınabilir” der hale getirilmesi gerekir.

Diyeceksiniz ki, “vergi … kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” diyor Anayasa; bu aynı şey değil mi? Değil! Konmuş vergiyi kaldırmak başka şeydir, ödenmemiş vergiyi affetmek başka. İlk bakışta benzer gözükseler de azıcık dikkat ettiniz mi bambaşka neticeleri olduğunu anlarsınız.

Af yasaları “maliye politikasının sosyal amacı”na da aykırıdır bence. Neydi bu sosyal amaç? Vergi yükünü adaletli ve dengeli dağıtmak. Ödeme gücü düşük bir memur ya da işçinin vergisi daha maaşı eline geçmeden kesilirken, ödeme gücü yüksek iş sahibi vergisini kaçır babam kaçıracak ve Meclis bunu affeden yasa çıkaracak. Bunun adil ve dengeli olduğuna çocukları bile inandıramaz kimse. Şüphesiz ki vergi aflarının çeşitli ekonomik ve sosyal ve siyasi sebepleri var. Ancak, dürüst yükümlüyü cezalandıran, vergi kaçıranı ödüllendiren bu yasaların “adil ve dengeli” olduğu söylenemez. Konunun uzamnı bir kişi olan başbakan yardımcısı bile aksini söylüyor, baksanıza.

Bence vergi affı yasalarının önüne geçmek için, Sayın Şener’in önerdiği gibi, Anayasamızı değiştirmeye, yeni bir madde eklemeye falan gerek yok. Anayasamız vergi affı yasalarına izin vermiyor zaten. Gereken Anayasa Mahekemizin içtihatını değiştirmesi; önüne gelen vergi affı yasaları ile ilgili iptal davalarını görüşürken Anayasanın başka maddeleri yerine yetmişüçüncü maddeye azıcık daha fazla dikkat etmesi…

Yazdıklarımı bu satıra kadar okuduğunuza göre konu, o veya bu sebeple, ilginizi çekmiş olsa gerek. Vergi aflarının anaysallığı konusunda adam gibi yazılmış bir şeyler okumak isterseniz eğer, Anayasa Mahkemesinin kuruluşunun otuz dokuzuncu yılı sebebiyle düzenlenen sempozyumda, Marmara Hukuk’un Vergi Hukuku hocalarından Prof. Dr. Nihal Saban’ın sunduğu Vergi Suçlarında Affı Anayasa İle Sorunsallaştırmak adlı bildiriyi okuyun derim. Bu bildiri “af” konusunu çeşitli hukuk dalları bakımından ele alan diğer bildirilerle beraber Anayasa Mahkemesinin Anayasa Yargısı dergisinin on sekizinci cildinde yer alıyor.

Ertuğrul Akçaoğlu

Kategori: Hukuk Vergi